Bundan çok uzun yollar öncesine gitsek daha uzun boylu, kaslı bireylerin hayatta kaldığı görülür. Şimdinin standartlarına göre fit olmak her anlamda zayıflıktır. Kilolu olanların hayatta kalma ihtimalleri daha yüksektir.. Kaslı olanların hayatta kalma ihtimali yüksektir.. Kısaca fiziksel olarak güçlü olanların hayatta kalma şansları daha yüksektir. Tamamen evrimsel bir şekilde bu kişiler survive etmeye uygundur. Şimdi 2000’li yıllarda bu survive etme durumuna baktığımızda olayların biraz daha şekil değiştirmiş olduğunu görürüz. Zeki olan, daha başarılı olan, daha iyi yerlerde çalışan kişilerin survive etme ihtimalleri, daha refah bir şekilde hayatlarına devam etme ihtimalleri yüksektir. Hal böyle olunca akademik başarı olmazsa olmaz bir yere konur. Yine tamamen evrimsel bir şekilde.. Peki bu durum ailelerin yaklaşımına nasıl yansımakta? Çocuğumun eğitimine önem veriyim darken ipin ucunun kaçtığı durumlar neler oluyor? Bu başarıdan kastettiğimiz matematikten ful çekmekten mi ibaret? Ebeveynlerin yaklaşımları bu noktada nasıl olmalı?
Yapılan araştırmalar sınav kaygısının önemli oranda anne ve babanın yüksek beklentilerine uygun bir başarıya ulaşamama korkusundan kaynaklandığını göstermekte. Bu durum ayrıca çeşitli ruhsal sıkıntıları da tetikleyebilmekte. Bu konuda ailenin kendi istek ve hedeflerini dayatmak yerine çocuğun ihtiyaçlarını, kapasitesini göz önünde bulundurarak beklenti içine girmesi önemlidir. Bir diğer önemli mesele çocuğa sorumluluk vermek ile ilgili. Çalışma programının, ödevlerin tamamlanmasının sorumluluğu her zaman için çocukta olmalıdır. Bu yaklaşım hem özgüveni hem sorumluluk duygusunu pekiştirecektir. Her zaman için elde edilen sonuca değil gösterilen gayrete geri dönüşte bulunmalıdır. Aferin 80 puan aldın yerine, aferin çok güzel gayret edip çalıştın gibi.
Öğrenme ve başarı için bir diğer kritik nokta tabii ki kaygı ile ilgili. 2010 yılında gerçekleştirilen bir çalışma birinci sınıfın ilk döneminde kaygılı olan çocukların okulun ikinci döneminde diğer çocuklara oranla okuma başarısının sekiz kat, matematik becerisinde ise 2.5 kat başarısız olduğu bulunmuştur. Başka bir araştırmada ise birinci sınıf kaygısı yüksek bulunan çocukların beşinci sınıfa geldiklerinde de kaygıya bağlı düşük okul başarısı gösterdiklerini ortaya koymaktadır. Kaygı çocuk ve gencin öğrenme süreçlerinden dikkat, algı, konsantrasyon, ve hafıza işlevlerini etkiler.
Kaygı ve hafıza işlevleri beyinde aynı bölge tarafından kontrol edildiğinden yüksek kaygı, okulda elde edinilen bilgiyi becerisini de olumsuz etkiler. Klinik ortamda sıklıkla çalıştığımız konulardan biri olan tırnak yemenin yine performans kaygısı ile ilişkili olabileceği de görülmektedir. Bu sebeplerle performans kaygısının yoğunluğunun çocuğun günlük işlevini bozduğu durumlarda bir uzman tarafından destek alınması önerilir.