F A C E P S İ K O L O J İ K L İ N İ K
blog image

Güvensiz Bağlanmanın Yükselen Popülerliği: İlişki Terörü

Popüler ilişki biçimleri arasında son dönemlerde en çok dikkatimizi çeken konu aslında zorbalığı düşündüren ilişki terörü. Maruz kalınan bu ilişkilerde, partnerlerin kendilerini anlamakta zorlandıkları ve maruz kaldıkları/maruz bıraktıkları duygu durumunu istemeden de olsa sürdürdükleri görülmektedir. Peki bu durumun psikolojik itkileri neler olabilir?

Flört süreci, ergenlik dönemi içerisinde yaklaşık 12 yaştan itibaren yaşanmaya başlanır. Romantik ilişki deneyimlerini yeni yeni yaşamaya başlayan ergenler bu dönemde flört  şiddetine maruz kalabilirler. Flört şiddeti; çiftlerin birbirlerine karşı cinsel, duygusal ya da  fiziksel şiddet göstermeleri ve birbirlerinin davranışlarına sosyal kısıtlamalar getirmeleridir.  Klinik gözlemlerimiz; flört şiddetinin, ergenlerin ruhsal ve bedensel sağlıklarını olumsuz  etkilediği ve giderek yaygınlaştığı yönündedir. Flört şiddetinin neden olduğu bazı sorunlar;  anksiyete, depresyon, intihar girişimleri, alkol kullanımı ve riskli cinsel davranışlardır. 

Flört şiddeti farklı şekillerde ortaya çıkabilir. Şiddet denildiğinde çoğumuzun aklına fiziksel şiddet gelse de partnerin eleştiri yapması, hakaret ve küfür etmesi, giyim ve davranışlara  müdahale etmesi, telefon karıştırması, kiminle görüştüğünü, nerede olduğunu kontrol etmesi  ve sınırlandırması, kısıtlayıcı davranışlara sebep olarak sevgisini ve kıskançlığını öne sürmesi  gibi partnerin duygu ve davranışlarını kontrol altına alan söz ve eylemlerin tümü flört  şiddetidir. Bu davranışların yanı sıra partnerlerden biri diğerini cinsel ilişki için zorlayabilir. 

Çoğu zaman; "Bana güvenmiyor musun?", "Sen beni sevmiyorsun", "Başkası söylediğinde kabul etmiştin ama..." gibi ısrarlarla, hediyelerle, iltifatlarla, kibar tehditlerle, kendini  acındırarak, partnerine evet demediği için suçlu hissettirerek evet yanıtı almaya çalışılır.  Unutulmamalıdır ki; onay gerçekte “hayır”ın yokluğu değil; sesli ve istekli bir “evet”in  varlığıdır. 

Ergenler bazen flört şiddetine maruz kalsa da bu ilişkiden vazgeçmek istemeyebilirler. İlişkilerdeki aktif ya da pasif konumlanma bebeklikte şekillenir. Anne ve babanın  (bakımverenin) bebeğin hem fiziksel hem de sevgi ve ilgi ihtiyacına duyarlı olması bebeğin  güvenli bağlanmasını sağlar.  Güvenli bağlanan bireyler başkalarına yönelik olumlu  beklentiler kadar kendisiyle ilgili de olumlu inançlara sahiptir. Anne ve babanın bebeğin hem  fiziksel hem de sevgi ve ilgi ihtiyacını istikrarsız bir şekilde karşılamasıyla birlikte ise bebek  güvensiz (kaygılı) bağlanır. Kaygılı bağlanmış bebekler ilerleyen yaşlarında partnerine aşırı  bağımlı bir yapıda olurlar. Bu yüzden flört şiddetine uğrasa bile ilişkilerini devam ettirme eğilimindedirler. Ayrıca kaygılı bağlanmış kişiler duygularının karşılıklı olmamasından  endişelenirler ve partnerine şüphe içinde yaklaşırlar. Yapılan araştırmalar sonucunda güvenli  bağlanan bireylerin güvensiz bağlananlara oranla daha uzun ve güven temelli romantik ilişki  yaşadıkları ,özgüvenlerinin daha yüksek olduğu, duygularını ve düşüncelerini paylaşmakta  daha rahat oldukları bulunmuştur. Bunun yanı sıra yaşadıklarının şiddet olduğunu fark  etmemek (kıyaslama yapabilecekleri deneyimlerinin olmaması) ve aşkın böyle olduğunu  düşünmek (medyada aşkın kıskanma, sahiplenme ve şiddetin sevginin göstergesi olarak  sunulması) de flört şiddetine maruz kaldıkları ilişkiyi devam ettirme nedenleri arasındadır.  Ebeveynlerin işlevsiz cezalandırılma yöntemlerine maruz kalmak, flört şiddeti mağduru arkadaşın varlığı, alkol/madde  kullanımı gibi bazı faktörler de flört şiddeti riskini arttırmaktadır. 

Ergenler, güvenli ve eşit bir ilişki kurmak için kurallar koyarak sınırlarını korumayı öğrenmelidirler. Bu anlamda en büyük görev bakımverenlere düşmektedir. Unutulmamalıdır ki ergen kendi bireyselleşme sürecinin henüz başında olan ancak tam olarak yetişkin olmadığı toplum tarafından kendisine sürekli olarak hatırlatıran bir dönem deneyimlemektedir. Bakımverenler çocuklarının kişisel görüşlerini duyabilecekleri bir alan yaratmalı, onları deneyimlerini paylaşabilecekleri bir iletişim kanalı açmalı ve hareketsiz müdehalelerle (açıklamar, örnek göstermeler, farklı deneyimlere işaret etmeler ve sembolleştirmeler gibi.) maruz kaldıkları durumla sağlıklı bir şekilde baş etmeyi öğretmelidirler. Bazı durumlarda yaşanan zorlu tecrübeler, hem ebeveynlerin bu çerçeveyi kurmasını hem de çocuğun kurulan çerçeveye uyum sağlamasını zorlaştırabilir, bu noktada muhakkak bir profesyonel destek almakta fayda vardır.

Unutmayın, çocuğunuzu korumak için onunla konuşmalısınız, konuşabilmek için de ona saygı göstermeli ve sizinle konuşabileceği alanı/özgürlüğü yaratmalısınız.


Hazırlayan: Aleyna Atak

Makaleyi Paylaş: