F A C E P S İ K O L O J İ K L İ N İ K
blog image

Değişim ve Kayıplar Hakkında

Hayatımızın her evresinde kayıplarla yüzleşmek zorunda kalıyoruz. Burada kayıplardan bahsederken sadece “önemli ötekilerin” hayatını kaybetmesi değil aksine hayattayken bile bizim dünyamızdan kopup gitmeleri. Ve hatta daha geniş bir perspektiften baktığımızda sadece ötekiler özelinde değil, nesneler, alışkanlıklar ve geçmiş yaşantılar bağlamında da kayıplardan söz etmek mümkün. Tıpkı yakınlarını kaybedenlerin, akabinde yas sürecinden geçmeleri gibi, hayattaki değişimlerin yarattığı gerilimler de tıpkı yasa benzer süreçler şeklinde kendini gösterebilir. Bu sebeple değişim süreçlerinin de kayıplar bağlamında tıpkı birer yas süreci gibiele alınması iyi bir fikir olabilir.

Özellikle ergenler, üniversiteden yeni mezun olmuş ve hayata atılan genç erişkinler, göç etmek zorunda kalanlar veya hayatında çok büyük değişimlerden geçenler, bahsettiğimiz yas sürecini deneyimleyen gruplardan sadece birkaçı olarak gösterilebilir. Bilinen ve alışık olunan “eskinin” sağladığı güvenli bölgenin yerine, belirsiz ve tahmin edilemeyen “yeniye” doğru adım atmak aslında hayatın ilk yıllarında deneyimlenen anne-bebek simbiyozundan yavaşça sıyrılıp daha özerk bir konumun kapılarını aramak ile özdeşleştirilebilir. Her ne kadar sarsıntılı süreçler de olsalar değişimler bizi en nihayetinde özgürleştirir, deneyimlerimizin zenginleşmesini sağlar.

Burada sağlıklı olan konum, tıpkı bebeğin özne olma yolundaki ilerleyişi gibi, değişimleri kucaklayabilmek, bizde yarattığı olumsuz duygular ile yüzleşebilmektir. Bizden aldıklarını bir kenara koyup, bize ne gibi farklı pencereler açtığına odaklanmak da bize iyi gelecektir. Bunu başarabildiğimiz ölçüde, açılan yaraların tekrar tekrar kanamasını durdurup, kabuk bağlamalarına yardımcı olabilir ve hayatımıza daha da “büyümüş” şekilde ilerleyebiliriz.


Yazan: Psikolog Arda Toksoy