F A C E P S İ K O L O J İ K L İ N İ K
blog image

Ölüm Üzerine

Ölüm çoğu zaman üzerine düşünülmeyen, yok sayılan bir kavram olur bizim için. Çok ıssız, kasvetli, korkutucu ve bir o kadar da uzak gelir. Sonsuzluk, hiçlik, bitiş, yok oluş ve belirsizlik gibi kavramlarla da ilişkilendirilir ve bu nedenle çoğu zaman kendine bilinçdışında yer bulur.

Ölümden bahsetmek, ölümü düşünmek yerine hayatın kendisi ve devamlılığı ile ilgileniriz. Aslında haksız da değilizdir çünkü ölüm çok gerçek bir yıkımdır ve eninde sonunda kapımızı çalacağını bilmenin verdiği korku da bir o kadar gerçektir. Bu gerçekliğe sürekli maruz kalıp korku ve endişe içinde yaşamak mümkün değildir ve bir noktada olgun savunma mekanizmaları ile yaşamın arkasına itilmesi sağlıklı olandır. Irvin Yalom’un da dediği gibi güneşe bakmak gibidir ölümle yüzleşmek. Sürdürülebilir değildir. Sürekli güneşe bakılamayacağı gibi sürekli ölümün yıkıcılığı ile yaşamak mümkün değildir.

Yaşamla teması kaybetmemek veya hayata tutunabilmek, yaşam dürtüsünün en büyük ürünüdür ve üretmek yaşama bağlılığın en güçlü anahtarlarından biridir. Bu üretim, her zaman iddialı olmak zorunda da değildir. Bazen bir sunum hazırlamak, bazen bir el işi yapmak, bazen ise çiçeğin toprağını değiştirmek kadar sade ve basit olabilir. Yeter ki bu dünyada varoluşumuzun bir parçasını ufak da olsa yansıtabilsin.


Yazan: Klinik Psikolog Arda Toksoy

Makaleyi Paylaş: