Bu yazımda Narsistik Kişilik Bozukluğundan en yalın hali ile bahsetmek istiyorum. Önemli kuramcıların yorumları ve alıntıları ile sizlere Narsistik Kişilik Bozukluğunu anlaşılır bir şekilde sunmayı amaçlıyorum. Narsistik Kişilik Bozukluğunun klinik değerlendirilmesinin yanı sıra, hepimizde birer kişilik özelliği ve ya karakter özelliği olarak bulunabilineceğini, duygu ve düşünce olarak da narsistik kişilik özelliklerini bir savunma olarak kendimizde görebileceğimizden de bahsetmek isterim. Keyifli okumalar dilerim.
-----------------------------------------------------------------------
Freud, Lacan’ın yanı sıra Aktar (1992) ve Kernberg (1975) “Narsizmi” kendimize duyduğumuz sevgiyi anlatan bir kelime olarak tanımlamışlar. Dahası narsizmin olumsuz bir anlam taşımadığını, olgun bir psikolojik yaşam için temel ihtiyaçlar kadar ona da ihtiyacımız olduğunu söylerler. Burada yeterli ve yeterince kavramını ortaya koyabiliriz. Bunu değerlendirmek için abartı kelimesini düşünebiliriz. Abartılmış narsizm patolojik ve ya sağlıksız olandır. Dolayısıyla da uzak durmamız gereken cinstir.
Fischer’a göre klasik Narsistik Kişilik Bozukluğu olan bireyler; sürekli kendi ile uğraşan, kendisi ile ilgili sürekli bir taktir ve beğenilme ihtiyacı içerisinde olan bir görüntü çizerler. Hakedilmişlik duyguları uçlardadır ve başkalarına karşı empati kuramazlar. Her ne kadar böyle bir büyüklenmeci kendilik sergiliyor olsalar da yoğun olarak haset, öfke, değersizlik ve reddedilme ve yetersizlik duyguları yaşarlar.
Narsist kişiler, aslında bir ikilem içinde hayatlarına devam ederler; Bir yandan kendilerini çok seven ve büyüklenmeci duygular ve düşüncelere sahipken, bir yandan da sevgiye ve övgüye aç gizlenmiş zayıf bir tarafları vardır. Büyüklenmeci yapıyı daha rahat gözlemlerken, bu sevgiye aç kısımları gizlenmiştir. Bu zayıflık onlarda utanç duygusunu yaratmaktadır ve depresyona sebep olabilir.
Vamık Volkan’ın Fanustaki İnsanlar kitabında anlattığı vakalardan birinde, savunma mekanizması olarak da narsizme örnek olabilecek; diğer insanların yanındayken kendini küçük hissetmek ve bu duygu ile baş edebilmek için çok özel biri olduğunu düşünmek ve hayran kalınacağının fantezisini kuran bir hastadan bahsetmiştir.
Narsistik Kişilik bozukluğuna sahip kişiler, ebeveynlerini genelde soğuk ve mesafeli olarak duygu ifade etmekten yoksun kişiler olarak tanımlarlar. Bunun bir sonucu olarak da kendi duygularını ifade etmeyi öğrenmekten yoksun kalırlar ve deneyimsizlerdir.
Vamık Volkan, bu kişilerin sevgiye aç kendilikleri ile güçlü kendilik kısımlarının daimi bir çatışma içinde olduğunu söylemiştir. Bu, kişinin iç dünyasında bütünleşmiş bir kendilik duygusundan yoksun olduğunun bir göstergesidir.
Narsistik kişiliklerin, imgesel olarak “ben” ve “ben olmayan” ayrımını çok iyi yapamadıklarından dolayı; fantezilerinde var olan kendilikleri ile gerçek kendilikleri arasındaki ayrımı bu anlamda gerçeklik değerlendirmesini çok iyi yapamazlar. Bu sebeple aslında “aç” olan, güçlü olduğunu gösteren taraflarını vurgulamaktan zevk alırlar hatta ihtiyaç duyarlar. Bu kendilerini önemli ve değerli hissetmek için gereklidir.
Masterson ve Klein, Kendilik Bozukluklarının Psikoterapisi kitabında, Narsistik Kişilik Bozukluğunun nispeten daha istikrarlı klinik tablo ve kendilik yapılarının olduğundan bahsetmişler. Çoğunlukla, yukarıda da bahsi geçen büyüklenmeci kendiliklerini muhafaza etmek uğruna mücadele içindedirler. Anlaşmazlıklar, eleştiri, çelişkiler gibi durumsal travmaları, mükemmel aynalanmalarını engelleyen şeyleri ve depresyonu değersizleştirme çabaları, bu büyüklenmeci kendilik algısının devamlılığı için önem arz eden ve devam eden bir savunma şeklidir. Bu sayede amaçlanan mükemmel olduğu ve tümgüçlülük fantezilerinin devam ettirilmesidir. Sonuç olarak kendiliğinin patolojik şişirilmesi olarak göze çarpar. Bu noktada Masterson, bunu kişinin “sahte kendiliği” olarak değerlendirir. Narsizm’de kişinin gerçeği inkâr ve devalüe etmesi/değersizleştirmesi belirgin bir özelliktir.
Narsistik yapılar esnekliği olmayan bir yapılardır. Mükemmel aynalamada ve ya aynalayıcıda bir sorun olsa, bunun sonucu olarak hayal kırıklığı, yoğun depresyon ve savunma duyguları görülür. Aynalama ve ya aynalayıcı bu noktada, bireye sevildiğini ve tümgüçlü hissettiren kişiler ve ya olaylar olabilir. Bu yaşadıkları olumsuz duygu kısa süreli olur çünkü birey kendi kendini abartmayı ve ya hoşnutsuzluk yaratan durum ve kişiyi değersizleştirmeyi ve gerçeği inkâr etmeyi becerebilirler.
Yazımı umarım keyifle okudunuz. Eğer öyleyse paylaşmanız dileğiyle. Takipte kalın.
Klinik Psikolog
Gonca Küçüktetik