F A C E P S İ K O L O J İ K L İ N İ K
blog image

Ölüm: Varoluşun Mutlak Sonucu

"Biliyorum, oruçlu doğar insan, ölümün iftar sofrasına."

Dünya da sayısız canlı var. Fakat içlerinden sadece biri, biz insanlar geçen zamanın bilincindeyiz ve öleceğimizin farkındayız.

Ölüm ise bizleri yok oluşun buz gibi yüzüyle karşı karşıya bırakan bir gerçeklik. Aslında bu yok oluş gerçeğini bilmek ve bu yükü her gün aklımızda taşımak bile başlı başına zor.

Bunu bilmenin bir sonucu olarak ise ölüm, tüm anksiyetelerimizin temel sebebi ve patolojilerimizin birincil kaynağı olarak kendini bize gösteriyor. İnsan ölümle karşılaşabilir, ondan korkabilir, onu görmezden gelebilir fakat ondan kaçarak kurtulamaz.

Ölüm korkusu her zaman ve her yerde bulunur. Bu korku o kadar köklüdür ki insan hayattaki enerjisinin büyük bir bölümünü aslında ölümün inkarına harcar. Hayatta bir şeyler üretmek veya soyumuzu devam ettirmek için üremek bile aslında ölümü etkisiz hale getirmenin birer yoludur. Dünyada kalıcı izler bırakarak sembolik bir ölümsüzlüğe erişmek isteriz.

Yok olma korkusuyla başa çıkmak için insan bazı yollar geliştirir. Mesela bu gerçeği mümkün olduğunca unutmak, bastırmak, onunla yüzleşmemek. Ama ölüm gerçeği inatçıdır. Kendini hayatın farklı noktalarında bize sık sık hatırlatır.

Burada oluşan mevzi varoluşçu çatışmayı meydana getirir. Varoluşçu çatışma Irwin Yalom'un ifadesiyle "ölümün kaçınılmazlığının farkında olma ile var olmaya devam etme arzusu arasındaki gerilimdir."

Bu gerilimi insan kendi lehine döndürebilir mi? Yani ölümün varlığıyla yüzleşerek hayatını daha anlamlı ve verimli kılabilir mi? Ölümün hayatımıza olumlu katkı da bulunması mümkün mü?

Çok net ve tek bir kelime ile, "evet." Peki ama nasıl?

Eğer hayatta kalmak istiyorsak kendimizi ölüme hazırlamak zorundayız. Bu hazırlığı kendi varoluşumuz ile yüzleşerek, hayatımızın anlamını keşfederek yapmalıyız.

Hayatın anlamıysa hiçbir zaman parçaların incelenmesiyle elde edilemez. Çünkü anlam asla tek bir nedenden meydana gelmez. Anlam bütün parçaların daha üstünde olan insan tarafından yaratılır.

Yani aslında insan kendi hayatının anlamını kendisi yaratır. Ama bazen hiç de söylendiği kadar kolay olmayabiliyor. Bulmak için aramak gerekiyor.

Varoluşcu Terapi ise çalışma alanını bireyin varoluşunun sonucundan kaynaklanan çatışmalar ile yüzleşmesi üzerinde kurmaktadır.

Ölüm, özgürlük, yalnızlık ve anlamsızlık gibi başlıklar üzerine çalışan varoluşçu terapi bizleri hayatın anlamına dair bir yolculuğa davet eder.

- Stajyer Psikolojik Danışman Ömer Faruk Utar

Makaleyi Paylaş: